Dünyadaki bütün atılımlar, yüreği milleti için yanıp tutuşan, cefa çeken ve inançlarını samimiyetle savunan, yüksek iradeye ve sarsılmaz azme sahip seçkin insanların liderliği altında başlamış ve başarılmıştır.
Büyük davaların çoğu, mutlaka ve öncelikle, bu büyük adamların omuzlarında taşınmış ve ancak onların büyük ülküleriyle yoğrulduktan sonra tarihe ve insanlığa bir istikamet verebilmiştir.
Bu açıdan bakıldığında, Türklük ülküsü ile Türk milliyetçiliği davasının günümüze kadar uzanan şerefli siyasal geçmişindeki en önemli mevkiinin, merhum Alparslan Türkeş Bey’e ait olduğuna dair asla bir kuşkumuz yoktur.
O, yüzyıla yaklaşan Türk milliyetçiliğinin çile ve mücadeleyle geçen tarihinin, çok önemli bir bölümüne yakından şahit olmuş, bu sürecin yaklaşık son elli yılına bizzat müdahil olarak, varlığı ile bu mücadeleye farklı bir anlam kazandırmıştır.
İlk gençlik yıllarından itibaren vefatına kadar geçen hayatı, milliyetçilik için verdiği muhteşem mücadelenin ve ülkücü gençliğin yetişmesi için harcadığı şerefli ömrün aziz hatıraları ile doludur.
Bugün takipçisi olduğumuz bu siyasal hareket, vatan coğrafyasında kök salabiliyorsa, bu bina çatısı altında ve bu toplantıda bir arada bulunabiliyorsak, aramızdaki manevi bir bağ bizleri burada toplamaya vesile oluyorsa; bu güzelliklerde tartışmasız en önemli pay merhum liderimize aittir.
Türkeş Bey, gençlik yıllarından itibaren gönül verdiği Türklük yolunda, karşısına çıkarılan engellere rağmen, asla yılgınlığa ve umutsuzluğa kapılmamıştır. Büyük adamlara has yüksek bir karakter göstererek, gerçek bir liderin bütün hasletlerini yeri ve sırası geldiğinde birer birer ortaya koymuştur.
Hayatı boyunca yalnız kalmaktan hiçbir zaman korkmamış, ancak onun en büyük kaygısı ülküsüz ve hedefsiz kalmak olmuştur. Bu karakter yüksekliği, onun hiçbir zaman yalnız kalmasına da imkân vermemiş, etrafına toplanarak kendisine inanan ülküdaşları ile her zorluğun altından kalkmasını bilmiştir.
Özellikle ikinci Dünya Savaşından sonra yaşanan soğuk savaş yıllarının güç dengeleri arasında, Türklüğün ve milliyetçiliğin kudretini fark etmiştir. Bu isabetli teşhisle, Türkiye’mizle sınırlanmayacak kadar geniş bir vizyon oluşturan stratejik öngörüleri, bir kehanet gibi gerçekleşmiş, tarih de hep haklı çıkarmıştır.
Bugün Türk siyasetinde milliyetçilik, yalnızca hissiyat ve heyecan boyutunda kalmadan, hamasetin ötesinde, gerçekçi ve uygulanabilir bir siyaset ve yönetim projesi haline gelmişse, bunda merhum Başbuğumuzun yeri, önemi ve emeği çok büyüktür.
O, önce ülkemizi kurtaran, daha sonra Cumhuriyetimizi kuran en dinamik güç olan Türk milliyetçiliğinin ve milliyetçilerin sonraki yıllarda hiç de hak etmediği muamelelerle dışlanmasını asla kabullenmemiş, bu davayı yeniden Türkiye’yi yönetecek bir zenginlik ve seviyeye kavuşturmak için mücadele vermiştir.
Milletçilik eksenli bu toplum ve siyaset projesi süresince, milletimizin değerleri, inançlarımızın gerekleri ve çağın gerçeklerini mükemmel bir sentezle bir araya getirmeyi hedeflemiş, hayatın her alanını, sorunların tamamını kapsayan formüle edilmiş çözümler önermiştir.
Bu doktriner yaklaşım ile Türk milliyetçiliği düşüncesi; bugün ülkemizin en çok ihtiyacı olan geçmişle geleceği, gelenekle çağdaşlığı, devletle milleti, inançlarla laikliği birbirine bir terkip oluşturarak bağlayan bir anlayışın da temsilci olmuştur.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan, Atatürk’ün ölümüne kadar siyasetin merkezinde bulunan Türk milliyetçiliğinin, dayatmalarla değişen toplumsal algıdaki yerini yeniden merkeze çekebilmek için, bugün verdiğimiz mücadeleyi, merhum Türkeş Bey’le o dönemlerde başlatmıştır.
Elbette ki bu mücadelesi öyle çok kolay gerçekleşmemiş, topluma yön veren mihraklar tarafından milliyetçiliğin merkez değer olarak kabulünde bağnazlıklar ve dirençler yaşanmıştır.
Özellikle 1938 yılından sonra giderek halktan kopan elitlerin aykırı, kutup, aşırı olarak tanımlanan milliyetçiliğe yakıştırdıkları bu iftiraların önüne geçmek için mücadele vermiş; sükûneti, olgunluğu, ciddiyeti ve karizması ile yalan duvarlarını birer birer yıkmıştır.
Milliyetçiliğin hor ve hakir görüldüğü, hatta suç kabul edildiği dönemlerde, karalamaları ortadan kaldırmak, faşist, nazi, kafatasçı, ırkçı gibi ağır suçlamaları bertaraf etmek için, etrafına topladığı yürekli ve kültürlü Türk aydınları ve kendi eli ile yetiştirdiği ülkücü gençlikle adım adım mesafe almıştır.
Biliniz ki, bu mücadele hala devam etmektedir. Bugünlere kolay gelmeyen Türk milliyetçiliği hareketinin gerisinde baskı, zulüm ve tuzaklara karşı direniş, şahadetle şereflenmiş onurlu bir mazi ve onların da arkasında Türkeş Bey’in liderliği bulunmaktadır.
O’nu kaybettiğimiz 1997 yılına kadar güvenirliğin, itibarın, olgunluğun, ilkeli tutumun, dürüstlüğün, namusun bir timsali olmuş, dost ve düşman tarafından bu hasletleri ile kabul görmüş ve övülmüştür.
Yüzlerce yıllık geçmişteki zaferle ve ihtişamlı tarihi başarılar elbette ki bizimdir. Milletimizin eseridir. Onlarla iftihar etmek her milliyetçi-ülkücü dava adamının gönül borcudur. Ancak, geçmişe takılıp kalmadan geleceğin başarılarını da sahiplenmek ve bunlarla övünmek de maksadımız olmalıdır.
Bu hedefe ulaşmakta, her Türk milliyetçisine düşen asli görev ve sorumluluk;
- Gelecekte nasıl bir Türkiye, ve nasıl bir dünya istediğini,
- Geleceği kimlerle ve nasıl paylaşmak arzusunda olduğunu,
- Torunlarının nasıl bir gelecekte yaşamasını dilediğini önce kendisinden sorgulaması ve bunu yüksek sesle düşünmesidir.
Türk milletinin önümüzdeki yüzyıllarda dünya üzerindeki yerini ve derecesini belirleyecek olan irade, bu soruya karşılık vicdanınızın, kültürünüzün, şuurunuzun, hissiyatınızın, inancınızın ve heyecanınızın vereceği müşterek cevapta saklıdır.
Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’i bizlerden ayıran en belirgin özellik de, işte bu kendini ve dünyayı sorgulayan ve ona anlam katan tahlil ve terkip yöntemlerinde ve düşünce sistematiğinde aranmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e, aziz dava şehitlerimize ve bugün hayatta olmayan muhterem ülküdaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan bir kez daha rahmet diliyorum.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Yürek buruk gözler yasli catik kas
Ocak sonmus bel bükülmüs egik bas
Kader buymus tasa etme kaygilanma Ülküdas
Ezan dinmez Bayrak inmez Vatan bölünmez
Kim diyorsa öldü inanma yalan Basbuglar ölmez
Metin olun dost üzulup düsman bize gülmesin
Ac gözünü aramiza fitne fesat girmesin
Biz var iken Gönüldasim kimse heveslenmesin
Ezan dinmez Bayrak inmez Vatan bölünmez
Kim diyorsa öldü inanma yalan Basbuglar ölmez
Catir catir kirilalim fakat egilmiyelim
Üc bes ipsiz sapsiza firsati vermiyelim
Kalk ayaga haykirarak bir kez dah diyelim
Ezan dinmez Bayrak inmez Vatan bölünmez
Kim diyorsa öldü inanma yalan Basbuglar ölmez

Kimler ne derse desin sen asma kulagini
Isimize sokacak var ise pamagini
Sevdasindan vaz gecip denk alsin ayagini
Ezan dinmez Bayrak inmez Vatan bölünmez
Kim diyorsa öldü inanma yalan Basbuglar ölmez
Kim ne hesap pesindedir hepisini biliyoruz
Hersey apacik ortada kör degiliz görüyoruz
Dün demistik hep beraber bugün tekrar ediyoruz
Ezan dinmez Bayrak inmez Vatan bölünmez
Kim diyorsa öldü inanma yalan Basbuglar ölmez
Yeterki sen azimli ol hizmet eyle Davaya
Ihtiyacin olmayacak ne tabip ne devaya
Bizlerde bu iman varken yemin olsun Mevlaya
Ezan dinmez Bayrak inmez Vatan bölünmez
Kim diyorsa öldü inanma yalan Basbuglar ölmez
Enver derki elele yek vücut olmaliyiz
Birbirimizi sayip sevip kollamaliz
Su dört seye süphesiz kalpten inanmaliyiz
Ezan dinmez Bayrak inmez Vatan bölünmez
Kimdiyorsa öldü inanma yalan Basbuglar ölmez
Basbuglar ölmez